Gerçi Koronavirüs salgını daha bitmiş değil. Bilim adamları, aşı bulunana kadar tehdidin, gerek Türkiye’de gerekse bütün dünyada, şu veya bu ölçüde devam edeceğini
söylüyorlar. Öte yandan geçen aylara göre, gerek korunmada ve gerekse tedavide edinilen
tecrübeler ve sağlanan ilerlemelerle, hemen hemen bütün ülkelerin daha iyi durumda
olduğunu da görüyoruz.
Bununla birlikte Türkiye’nin, bugüne kadar salgına karşı verdiği mücadele üzerine bir
değerlendirme yapabiliriz:
1. Türkiye’nin salgına karşı mücadelede en isabetli kararı, salgın başladıktan hemen
sonra, 10 Ocak 2020 tarihinde konunun uzmanlarından oluşan Bilim Kurulu’nu
oluşturmasıdır. İktidarın o günden sonra Bilim Kurulu’nun tavsiyeleri doğrultusunda hareket
etmesi, salgına karşı mücadelede Türkiye’nin görece iyi bir durumda olmasını sağlamıştır.
Yani bu mücadelede Türkiye’nin “en hakiki mürşidi”, bilim ve akıl olmuştur.
2. Türkiye, mücadelesindeki başarıyı; son otuz yıllık dönemde özelleştirmelerle
zayıflatılmasına rağmen Cumhuriyet Devrimimizle temelleri atılan ve hala ayakta duran
kamucu sağlık sistemine borçludur. Aynı şekilde gene mücadelede çok önemli bir boyut olan
halkın mali bakımdan desteklenmesi ise, hala kamunun elinde bulunan bazı bankalar eliyle
gerçekleştirilebilmiştir.
Hiçbir şey kamuculuğun hayati önemini bu kadar çarpıcı bir şekilde gösteremezdi.
3. Koronavirüs salgını dünya ölçeğinde bir tehdit olduğu için mücadelede başarı,
ancak bütün milletin doğru bilgilendirilmesi ve seferber edilmesi ile mümkün olabilirdi.
Onun içindir ki İktidarın, salgına karşı mücadelede maddi bakımdan da halkın fedâkarlığına başvurması doğru bir karardı. Kampanya ile toplanan iki milyar TL’nin, yapılan toplam
harcamanın yanında küçük kalması işin esası değildir. Esas olan halkın doğru
bilgilendirilmesi, seferber edilmesi ve mücadelenin sahibi kılınması yolunda gösterilen
çabadır.
4. İktidarın, salgın döneminde önce işini kaybeden yurttaşlara ödemede bulunması,
daha sonra ise işçi çıkarmaların yasaklanması, esnafa sağlanan kredi destekleri vb. tedbirler,
yeterli olmasa da yerindedir. Bu tedbirlerin, şimdi eğitim ve sağlık başta olmak üzere
kamuculuğun daha da güçlendirilmesi (parasız eğitim – parasız sağlık) ve ülkenin bir üretim
seferberliğine sokulması yönünde daha ileri götürülecek politikalarla desteklenmesi gerekiyor.
5. Türkiye, ülkeye giriş çıkışlarda Mart ayı başında ilk umrecilerin dönüşündeki
karantina uygulamamasını hariç tutacak olursak esas olarak doğru tedbirler aldı ve uyguladı.
Mart ayından itibaren salgının merkezi haline gelen Avrupa ülkelerine uçak seferlerinin
durdurulması da yerinde bir karar olmuş ve salgının ülkemizdeki yayılımını önlemede etkili
olmuştur.
6. Hükümetin, dünyanın hemen her tarafından yurtdışında bulunan ve özellikle zor
durumda olan yurttaşlarını ülkeye getirmek için olanaklarını seferber etmesi isabetli bir karar
olmuştur. Bu tedbir, Milleti bir arada tutan bağların güçlendirilmesine hizmet etmiştir. (Bu
konuda sadece, İran Gürbulak sınır kapısında bekleyen 500 kadar TIR sürücüsü yurttaş
konusunda aynı özen gösterilmedi.)
7. Önce en başta gelen risk grubunu oluşturan 65 yaş üstü vatandaşların, daha sonra
ise “potansiyel taşıyıcı” durumunda bulunan 20 yaş altı gençlerin ve çocukların sokağa
çıkışlarının kısıtlanması da salgının kontrol altına alınmasında etkili olmuştur.
8. 30 Büyükşehir ile Zonguldak’ta hafta sonları ve bayram günlerinde uygulanan
sokağa çıkma yasağı uygulaması da doğrudur. Böylece bugün Anadolu’da bir çok ilin salgının
dışında tutulabilmesi mümkün olmuştur.
9. Salgına karşı mücadelede ihtiyaç duyulan bütün sağlık araç gereçlerini,
Türkiye’nin kendi olanakları ile temin edebilmesi, ülke olarak sahip olduğumuz olanakların
büyüklüğünü göstermiştir. Doğru bir yaklaşımla neleri başarabileceğimizi göstermesi
bakımından önemlidir.
10. Avrupa ve ABD’de huzurevlerinde yaşanan ölümlere benzer manzaraların
Türkiye’de yaşanmamasının nedeni; birinci olarak Milletimizin dayanışmacı kültürü, güçlü
aile bağları gerçeği ve yaşlıların varlığını toplumsal gücün önemli bir nedeni olarak gören
geleneksel anlayışın yaşamaya devam etmesi ama ikinci olarak da ilgililerin de bu konuda
gereken hassasiyeti titizlikle göstermesidir.
Koronavirüs milletimize, “imkan ve kabiliyetini” görme fırsatı vermiştir.
11. Türkiye’nin 50’den fazla ülkeye tıbbi araç yardımında bulunması, bütün insanlığı
ilgilendiren bir tehdidin ancak bütün milletlerin elele vermesiyle mümkün olduğunu göstermesi bakımından önemlidir. Türkiye bu tavrıyla, Dünya sağlık Örgütü’nün de takdirini
kazanmıştır.
12. Bütün milleti ilgilendiren tehditlerle karşı karşıya kalınması, iktidarı ve muhalefeti ile bütün milletin birliğini zorunlu kılar. Muhalefet Partilerine düşen görev salgına karşı
mücadelede iktidara ve salgınla mücadelede en önde görev yapan Sağlık Bakanlığı ile emniyet birimlerine yardımcı olmak, iktidara düşen görev ise muhalefeti bu mücadeleye
katmak için gereken özeni göstermek olmalıdır.
Bu açıdan parlak bir sınav verildiği söylenemez. Kimi muhalefet partilerinin, “kör AKP düşmanlığı”ndan hareketle, olumlu her tedbire ve adıma karşı çıkan pratiklerine şahit
olduk. Öte yandan iktidar cephesinden de muhalefete karşı benzer yaklaşımların sergilendiği
de bir gerçektir.
Bütün milletin salgına karşı mücadeleye yoğunlaştığı günlerde, “iktidarın ‘gayrımeşru’ olduğu; ve seçimle, seçimle olmazsa başka yollardan sistem bir şekilde
değişecektir” şeklindeki söylemlerle muhalefet olmaz. Bu yaklaşımı, Milletin ezici çoğunluğu
reddeder.
Aynı şekilde bütün milletin sağlığı açısından uygulamaya konulan sokağa çıkma
yasağına rağmen, yürüyüş yapmak istemenin işçi sınıfının çıkarlarını savunmakla da bir ilgisi
yoktur.
23 Nisan günü, TBMM Başkanı çağırdı diye gece saat 21.00 yerine saat 14.00’de
milleti balkonlara çağırmak da “Atatürkçülük” değildir.
Nitekim bu tür davranışlar içine girenler milletten tecrit oluyorlar. Etnik bölücülerden,
toplumsal yozlaşmanın LGBTİ vb temsilcilerine kadar her alanda emperyalizmin uzantıları ile
kaçınılmaz olarak buluşuyorlar.
13. Muhalefetin yapıcı olmayan tavrına, Cumhurbaşkanı’nın kucaklayıcı ve bütün
Partileri mücadeleye katan bir tavırla cevap vermesi beklenirdi. Böyle bir tavır yerine “Parti
Başkanı” olarak sergilenen didişme görüntüleri verilen mücadelenin zaafı olmuştur. Böylece
Koronavirüsle mücadele pratiğimiz, “Cumhurbaşkanlığı Sistemi”nin mahzurlarını da bir kez
daha gözler önüne sermiştir.
14. Sonuç olarak Türkiye’nin Koronavirüs karnesi esas olarak olumludur, başarılıdır.
Doktorundan hemşiresine, memurlarından hastane hizmetlilerine kadar Bakanlığın bir milyon
65 bin kişilik sağlık ordusu ise, bu mücadelenin gerçek kahramanlarıdır. Hepsine şükran
borçluyuz.